İnsanoğlu var olduğu tarihten itibaren bazı ihtiyaçlarını karşılayacak ve hayatını kolaylaştıracak araçların yapımı için bilgiye, yeteneğe ve deneyime gereksinim duymuştur. Tekerlek, mızrak, çakmak gibi basit aletlerle başlayan insanlığın gelişme süreci, bugün organizma ile makinenin kaynaşmasına kadar uzanmıştır.
“Bir siborg, bir sibernetik organizma, makine ile insanın oluşturduğu bir melez, kurgusal bir yaratık olmanın yanı sıra toplumsal gerçekliğe ait bir yaratıktır.” (Haraway, 1991)
KİME ROBOT KİME SİBORG DENİR?
Klasik şekliyle otonom yahut yarı otonom şekilde çalışan bir robot, insansı görünüme sahip şekilde yapılandırıldığında “android” adını alırken, yapay ve biyolojik parçalar içerdiği zaman “cyborg” olarak adlandırılmakta. Bunlar yanı sıra “otomat” olarak adlandırılan sınırlı hareket kapasitesine sahip ve yavaş hareket eden gerçek anlamıyla robot olarak kabul edilmeyen ancak robotun atası olarak adlandırılabilecek aygıtlar da söz konusu.
Otomatlar ile robotların farkı, otomasyonlar yalnızca programlanmış bir seri görevi takip edebilir ve programlandıktan sonra değiştirilemezken, robotlar aynı anda birden fazla görevi yerine getirebilir ve süreci daha etkili hale getirme amaçlı olarak görevlerinin sırası değiştirilebilir. Otomatlar görevlerini yaparken önlerine blok oluşturacak yahut onların çalışmasını engelleyecek bir cisim geldiğinde yön değiştiremezken, robotlar cismi algılar ve faaliyetlerini gerçekleştirebilecekleri pozisyonlara yönelirler. Özellikle yapay zekâ söz konusu olduğu durumda robotlar bilgi toplayabilir ve hatalarından yola çıkarak öğrenme faaliyetini gerçekleştirebilirler. Günlük hayatımızda evi süpüren ve eşyalara çarpmayan süpürge robotlar, askeri alanlarda mayınları askerlerin yerine bulabilen ya da ateş altındayken dahi keşif yapabilen ve düşmanı ayırt edebilen robotlar, çocuklara veya yaşlılara bakabilen robotlar, sürücüsüz otomobiller bulunmakta. Robotlar gelecekte bunların dışında daha pek çok alanda kullanılabilecek.
Robot süpürge
Bir makinenin robot olarak nitelendirilebilmesi için sahip olması gereken özellikler şu şekilde sıralanmaktadır:
-
Algılama/hissetme: Robot çevresini algılayabilmelidir, örneğin sesleri, kokuları, ışığı veya dokunmayı/basıncı algılayabilmesi için gerekli almaçları taşımalıdır.
-
Hareket: Robot bulunduğu ortamda hareket etmelidir. Örneğin tekerlekleri varsa bunları döndürerek, ayakları varsa yürüyerek veya pervanesi varsa bunun çekiş gücü ile hareket etmelidir. Robotun tamamen hareket etmesi söz konusu olabileceği gibi, bir kısmının hareket etmesi de yeterlidir.
-
Enerji: Robotun bir güç kaynağının olması gerekmektedir. Robotun güneş enerjisiyle, elektrikle ya da pille çalışması söz konusu olabilir.
-
Zekâ: Robotun zekâya sahip olması gerekir. Bu noktada robotun bir programcı tarafından yapması gereken iş için programlanması gerekmektedir.
12. yüzyılda Cizre’li fizikçi, robot ve matris ustası bilim insanı El-Cezeri, sibernetik alanın ilk isimlerindendir. Dünya bilim tarihi açısından bugünkü sibernetik ve robot biliminde çalışmalar yapan ilk bilim adamı olan El Cezirî, “Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap” adlı eserinde ortaya koydu. 50’den fazla cihazın kullanım esaslarını, yararlanma olanaklarını çizimlerle gösterdiği bu olağanüstü kitapta Cezerî, “Tatbikata çevrilmeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında kalacağını” söyler. Bu kitabın orijinali günümüze kadar ulaşamadıysa da, bilinen 15 kopyasından 10’u Avrupa’nın farklı müzelerinde, 5 tanesi Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde yer almaktadır.
SAĞLIK VE SİBORG
1954 yılında gerçekleşen ilk böbrek nakli ve Türkiye’de 1967 yılındaki ilk kalp nakli operasyonlarından bu yana akciğer, karaciğer, pankreas gibi organların yanı sıra el, kol, yüz nakli gibi insan vücudunun diğer parçalarının da naklinin gerçekleştirilmesi mümkün hale gelmiştir. Bugün gelinen noktada, vücudun kendi organizmasına ait organların yanında insan vücuduna giderek daha fazla yapay organlar yerleştirilmektedir. Yapay kalp kapakçıkları, kalp pilleri, arteryel stentler, deri altı ilaç pompaları ve yapay uzuvlar kolaylıkla yerleştirilebilmektedir. Özellikle yapay uzuvlar, vücuda tutturulmuş protezler eski moda ahşap bir bacağın aksine daha da geliştirilmekte ve vücuttan çıkarılması daha zor hale getirilmekte. Bu durum bedenin bir makine olarak algılanması ve vücudun yapay parçalarla birleştirilmesinin mümkün hale geldiği gerçeğini kabul etmek olarak yorumlanabilir. Siborg bir bilim kurgu filminden fırlama değildir, o gündelik hayatın tam ortasında, aramızda dolaşmaktadır. Kalp piline, insülin pompalarına veya kontakt lense sahip biri olabilir. Protez uzuvlardan beyin içine implante edilen protezlere, kalp pillerinden retinal protezlere, kök hücrelerden yapılan kusma yetisine sahip plastik mideye, işitme testini geçebilecek düzeyde geliştirilen koklear implantlara, giyenin ne yapmak istediğini anlayabilen biyonik bacaklara uzanan birçok gelişme bir transhuman çağı içinde olduğumuza işaret etmekte. İnsan vücuduna implante edilen Siborg cihazlarının birincil özelliği, gelişmiş motor ve hesaplama yetenekleri kazandırmasıdır. Bu nedenle sadece uzuv kayıplarında bir tedavi yöntemi olarak değil, daha üstün bir insan yaratma potansiyeli taşımakta. Bir kolu veya bir bacağı olmayan bir kişinin, olmayan uzvun yerine kullanabileceği bir uzvun getirilmesini isteyebilir. Bu durum bireyin psikolojik sağlığı başta olmak üzere, hayatını daha nitelikli sürdürebilme gibi durumlar açısından sağlık hizmetlerinin bir gereği olarak açıklayabiliriz. Siborg teknolojisinde tanımlanan sorun ise hayatı daha nitelikli bir biçimde devam etmeyi sağlamasının yanı sıra organizmayı teknoloji ile uyumlu hale getirmek gibi bir vaadi olmasıdır. Canlıların klonlanması, CRISPR teknolojisi gibi hali hazırda etik tartışma konularını oluşturan bu başlıklara yeni bir etik sorun alanı olarak Siborg teknolojisinin boyutlarını eklemek mümkün.
VE İLK SİBORG; NEİL HARBİSSON
Harbisson, anopia denilen tam renk körlüğü hastalığına sahip ve hiç bir rengi birbirinden ayırt edemeyen biri. İmdadına “eyeborg” yetişmiş. Aparat, bir çift kulaklık ve 5 kilogramlık bir bilgisayara bağlı bir antenden oluşuyor. Antenin ucunda bulunan mini kamera her rengi Neil’in kulaklıklar ile dinleyebileceği 360 farklı sese dönüştürüyor, kısaca her renk spesifik bir sese tekabül ediyor. Harbisson, her yeni rengin yeni sesi olmasından kaynaklanan baş ağrılarının üstesinden gelmesinin 5 hafta ve şu anda ses olarak algılayabildiği farklı renkler için duyduğu her frekansı çözmesinin 5 ay sürdüğünü belirtiyor.
Harbisson’ın yakın arkadaşı Moon Ribas, ayaklarında sismik sensörler olan bir siborg ve Cyborg vakfının kurucularındandır.
HİBRİT BÖCEKLER
Siborg böcekler yaratılması çalışmalarının başarıya ulaştığına dair veriler mevcut. Bu yöntem ile böcekler askeri amaçlı olarak yapılacak istihbarat çalışmalarında düşmanların ve askeri mühimmatın yerinin belirlenmesinde kullanılabilir. Mikrosistemlerin böcekler içine yerleştirileceği dönem larva ve pupa dönemlerini içine almakta. Böceklerde doku gelişmesinin büyük bir kısmı başkalaşımın son döneminde gerçekleştiğinden, dokuların MEMS (Mikro elektro-mekanik sistemler) etrafında gelişmesi sorun yaratmayacaktır ve stabil bir doku-makine arayüzü meydana gelecektir. Böcek içindeki MEMS’in görevi GPS koordinatlarından veya uzaktan kumandalardan gelecek optik ve ultrasonik radyo dalgaların gönderdiği yörüngeye göre böceklerin hareketi kontrol etmektir. HI-MEMS’in amacı; değişik amaçlı MEMS’lerin (video kamera, ses mikrofonları ve kimyasal algılayıcılar gibi) yerleştirildiği böcek sürülerinin düşman hatlarına sızmasıdır. Bu böcekler böylece askerlerin yapabileceğinin ötesinde keşif ve istihbarat toplayacaktır
Çoğu durumda, vektör olan böceklerin biyolojik silah olarak kullanılması çok karmaşık ve güvenilmez olarak gözden uzak tutulmuştur. Fakat genetik mühendisliği böceklerin biyolojik silah olarak kullanılmasına yeni kapılar açabilir. Böcekler toksik bileşikler üretmek ve sivrisinek beslenme salgısında olduğu gibi beslendikleri canlılara bunu aktarmak üzere genetik olarak değiştirebilirler. Bu bileşikler hayatı tehdit etmeyen hastalıklardan kısırlığa ve hatta ölümcül hastalıkların oluşturulmasına kadar değişen amaçlarla geniş kitlelere yönelik olarak kullanılabilirler. Böcekleri aşı amacıyla kullanma girişimi başarılı olmuş ve patent almıştır. Bazı firmalarca “uçan şırıngalar” olarak isimlendirilen bu yaklaşım masraflı aşı programlarının daha az maliyetli hale getirilmesi fikrine dayanmaktadır. Genetik olarak düzenlenmiş sivrisinek veya sokucu böcekler her seferinde soktuklarında tükrük salgısı ile beraber organizmaya küçük miktarlardaki aşıları da verebilirler. Söz konusu teknik henüz başlangıç aşamasında. Fakat zaman içinde bu yaklaşımın uygulanabilir hale gelmesi beklenmektedir. Bununla birlikte genetik olarak değiştirilmiş böceklerin biyolojik bir silah haline gelip gelmeyeceği şimdilik bir soru olarak kalmaktadır.
BİR YAPI OLARAK SİBORG
Siborg mimarlık kavramının, ilk kez 1970 yılında, Kisho Kurokawa’nın tasarlamış olduğu “Nakagin Kapsül Kulesi” için kullanması ile ortaya çıktığı bilinmektedir. Kurokawa, Kapsül Kule’yi öncelikle otel amaçlı tasarlamış, ancak daha sonra konut olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu devasa yapı 14 kattan ve 140 kapsülden oluşmakta. Bu kapsül otelde, kişinin bütün ihtiyaçları, o zamanın teknolojisi ile oluşturulan şaftlar sayesinde karşılanmaya çalışılmıştır. Nakagin Kapsül Kulesi, yapılmış olduğu yıllardaki diğer yapılara göre oldukça yüksek teknolojiye sahip. 1970’li yıllar için kapsüllerin/birimlerin sökülüp takılabilmesi oldukça büyük bir yenilik. Kapsüller, ihtiyaca göre artırılabilir ve azaltılabilir şekilde tasarlanmıştır. Ana taşıyıcı, tesisat bacaları, asansörler ve merdivenler sabit, insanların içerisinde konakladıkları kapsüller ise sök-tak yapı bileşenleridir. Kapsül‟ün o günün şartları ile bir makine niteliği taşıdığını, kullanıcının/insanın da organizma olduğunu düşünürsek, Nakagin Kapsül Kulesi 1970’li yılların koşullarında siborg mimarlık olarak kabul edilebilir.
Bugün birçok olanağa sahip insan, teknolojiyi aktif bir biçimde kullanarak hayatını inanılmaz kolaylaştırırken açlık, küresel ısınma, savaş, çevre kirliliği, bulaşıcı hastalık salgınları gibi birçok sorunla da sürekli olarak karşı karşıyadır. Bütün bu süreçte insanı parçalara ayıran, kapasitesini artırarak ‘üstün bir insan yaratma’ iddiası taşıyan ve bu iddiayı hayata geçirebilen teknoloji karşısında, insan varlığın özünü ve insanın bu dünyadaki varoluş amacını sorgulamak gerekmekte. Siborg’un teknolojik, tıbbi, hukuki, askeri vb. tartışmalara konu olması biryana, felsefi ve ahlaki olarak ele alınmasını daha önemli olduğu kanaatindeyim.
(Bir insanın yaşam döngüsünü makine olarak tamamlamasını konu alan reklam)
Emre Ayhan
Kaynaklar ve ileri okuma;
Siborg Teknolojisi ve Uygulamalarının Tıp Etiği Açısından Değerlendirilmesi Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 46 (2) 255-262, 2020
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ İTÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ Ayşegül KIDIK
ROBOT HUKUKU* Robot Law Yrd. Doç. Dr. Armağan Ebru BOZKURT YÜKSEL
Tuncer; C. ve İ.Saruhan,2009. Biyolojik Silah Olarak Böcekler. I. KBRN Kongresi. 3 Aralık 2008. Fatih Üniversitesi, İstanbul. Ed.H.R.Öz,F.Karaca ve F.Eldemir. Bildiri Kitabı 85-95.
Yeni Symposium 39 (2): 79-94, 2001 – 79 – KÜRESELLEŞMENİN PSİKOLOJİK BOYUTLARI Dr. Kemal SAYAR*
ROBOT HUKUKU ESRA DEMİR İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİLİŞİM VE TEKNOLOJİ HUKUKU YÜKSEK LİSANS PROGRAMI Prof. Dr. Ahmet DENKER 2017
Cyborgs and space By Manfred E. Clynes and Nathan S. Kline ROCKLAND STATE HOSPITAL, ORANGEBURG, N. Y.