Şimdi gözlerinizi kapatın ve 450 °C deki bir stronsiyum havuzunda, silisyumlu burgerinizi yerken ve bir Etan carinatus canlısıyla sohbet ettiğinizi hayal edin. Muhtemelen bu nasıl bir giriş cümlesi diye afalladınız ve ne demek istediğini algılamaya çalıştınız. Dünya üzerinde tanımlanmış yaşam formlarının hiç birinin böyle şartlarda yaşamasının söz konusu bile olmadığını tabiki biliyorsunuz. Ama ya başka bir galakside, başka bir evrende böyle şartlarda yaşayabilen bir “canlı” varsa? Bilimde herşey mümkün peki algılarımız bunun ne kadarını kavrayabiliyor?
Bilimin tarihine baktığımızda, “algılarımız doğrultusunda” ulaşabildiğimiz kayıtlar büyük patlamaya yani Bing Bang’e dayanır. ilk hücre, ilk organizma derken bugün yeryüzünde milyarlar ile ifade edilebilen bir biyoçeşitlilik söz konusudur tabi bu da algılarımız kapsamında mevcut bir bilgidir. Peki neden bu algı? Biz bilimle uğraşan insanlar olarak, bu algı dediğimiz kavramın bir sınırının olmadığını da biliyor olmamız gerek. Örnek vermek gerekirse, uzayda yaşam kavramından bahsedebiliriz: Milyonlarca galaksiden birinin içerisinde bulunan milyonlarca gezegen içerisinden sadece dünyada yaşam olma ihtimali sanırım çok komik olurdu. Bazılarının akıllarına gelen soru “Ee o zaman neden hala keşfedilmedi?” olabilir. İşte algı kavramı bu noktada devreye giriyor. Milyarlarca nebula, bulutsu, asteroid gibi gökcisimlerinde yaşam veya yaşam kanıtı ararken bile, kendi zihnimizin sınırlarıyla arıyoruz. İşte tam da bu nedenle bulamıyoruz. Yaşam kaynağı olarak su arıyoruz, Peki ya oradaki canlıların yaşam kaynağı su değilse? Ya solunumu periyodik tabloda bile bulunmayan bir element ile yapıyorlarsa? Peki ya hiç solunum bile yapmıyorlarsa, yaşam denilen şeyi de biz dünya dilinde sınırladıysak ve bizim algı boyutumuzda yapılan yaşam tanımı, onlar için geçerli değilse… Şimdi bu bakış açısıyla bir kez daha bakın çevrenize, biraz daha detaylı görün yaşamın her ayrıntısındaki bilimi, bildiğiniz herşeyi daha farklı bir bakışla algılayın… Çünkü algınız gelişirse, insanda gelişir, toplum da gelişir, bilim de gelişir dünya da gelişir. Yeter ki siz hep bilimle ve sevgiyle kalın…
Dr. F. Şeyma GÖKDEMİR