Altılı Masa’nın muhalefeti kısmen başarılı bir muhalefet yürütse de iktidarın sıkıştığı dar dünya görüşüne karşı çıkabilmek için o da bu dünya görüşüne göre tepki veriyor. Bu da Altılı Masa’yı oluşturan ittifakın dünyadaki mevcut değişimi takip etmesini güçleştiriyor. Prof. Dr. Melih Bulut yazdı.
Altı muhalefet partisi dünyada ve bilhassa Türkiye’de alışılmadık bir işi başardı ve Millet İttifakı adı altında bir araya geldi. İktidar politikalarından mutlu olmayanlar için bu, büyük heyecan doğurdu. Ancak zaman geçtikçe masa, dışarıdan zorlamaların da etkisiyle, aday kim olacak kısır tartışmasının içine hapsoldu. Dünyada ise bu sıralarda muazzam, eşi benzeri görülmemiş krizler, değişimler olmaktaydı ve Altılı Masa adeta bunlar yokmuş, olmuyormuş; olsa da onları ilgilendirmiyormuş ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıkları takdirde her şey bir anda yoluna girecekmiş gibi davranmaya başladı.
Sonuçta iktidarın tüm yanlışlarına, ekonomideki ağır tabloya rağmen Millet İttifakı’nın bir türlü oy farkını açamadığı, geniş toplum kesimlerinin ve bilhassa gençlerin umudu olamadıkları görüldü. Kanımca Altılı Masanın en büyük eksiği dünyada olan biteni tam kavrayamamak ve buna karşı Türkiye’nin önünü açacak bir vizyon geliştirememektir. Önümüzdeki seçim bir şekilde kazanılabilir ama böyle bir vizyon olmazsa başarı sadece bir seçimle sınırlı kalır, ülke daha da farklı sorunlar yumağının içinde savrulmayı sürdürür.
Vizyon kavramı Turgut Özal ile Türk siyasetine girdi. 1980’lerde neoliberalizm rüzgârı sert esmeye başladığında Özal ve çevresi buna karşı çıkanları vizyonsuzlukla yaftalayıveriyordu. Daha sonraki zamanlarda siyasetçi veya siyasi grup olarak bir gelecek tasavvurunuz, hayaliniz yoksa kimse sizi dikkate almıyordu. Bir de şimdiye bakın, “O gitsin her şey güzel olacak, çözeceğiz” söylemi, siyaset yapmanıza, üstelik böyle karmaşık bir ülkede iktidar iddiası taşımanıza yetiyor!
Tabii mevcut yönetim ülke ve özellikle ekonomi yönetiminde o kadar başarısız ki Bektaşi hesabı gelenin bunun kadar kötü olamayacağı kanaati yerleşiyor. Ancak seçim kazanmak gibi bir hüneri olan mevcut Cumhurbaşkanının her zaman şapkadan tavşan çıkarabileceğini unutmamak ve duygusal olarak ileri derece kutuplaşmış ülkede seçim kazanmanın ülkeyi huzurla yönetmek için yetmeyeceğini görmek lazım. O nedenle iktidar olmak isteyen her siyasi oluşumun bu seçime damgasını vuracak olan genç kuşaklarda heyecan ve umut yaratacak bir dünya vizyonunun olması bu bakımdan da şart.
Önceki yazılarımızda vurguladık, kısaca özetleyelim. Dünya ve insanlık bir kavşağa geldi. Geçmişte Tarım Devrimi, Sanayi Devrimi, Aydınlanma gibi yeryüzünde kendimizi var etmek için geliştirdiğimiz ürettiğimiz kurumlar, kavramlar, değerler, yönetim sistemleri artık işe yaramadığı gibi krizin bizatihi nedeni oluyor ve bir ağır krizden diğerine savruluyoruz.
İdeolojiler, kimlik siyaseti, eski değerler bu krizlerin üstesinden gelmek için yetersiz kalıyor. Bu dönüşüm döneminin göstergesi olarak savaşlar çıkıyor, nükleer tehlike yanı başımızda bekliyor. İnsanlık yeni bir dönemin eşiğinde ve başta aktif siyasetçiler olmak üzere, bu sorunlarla baş edebilmek için, her vatandaşın dünyanın yakın ve uzak geleceğiyle ilgili bir vizyonu, asgari bir görüşü olması gerekiyor.
Bir alt üst oluş yaşıyoruz, geçmişte böyle zamanlarda başardığımız gibi derinlikli bir dönüşüm dönemine girmiş durumdayız. Bilimdeki gelişmelerin hızla teknoloji olarak günlük hayatımıza dahil olduğu ve yaşamı çok boyutlu olarak değiştirdiği zamanlardayız. Bu yeni dönemi Bilim Devrimi olarak adlandırıyor ve insanlık olarak yaşadığımız ağır krizlerin üstesinden gelmek için bilimden yararlanmak ve eş zamanlı olarak Yeni Bir Medeniyet İnşası’nı da gerçekleştirmemiz gerektiğini savunuyorum. (Bakınız https://www.turcomoney.com/turkiye-yonunu-ariyor-dogu-mu-bati-mi.html) Nanoteknoloji dünyasından evrenin en uç noktalarına hâkim olan bilim yeni dünyayı şekillendiriyor ama bizim mevcut siyasetçilerimiz maalesef bilime, bilimsel metodolojik düşünceye uzak. Bu nedenle de iktidar ya da muhalefet böyle bir zamanda tutarlı, heyecan uyandıracak bir vizyon geliştiremiyor.
Bir taraftan krizler yaşarken, bir taraftan da yıkıcı teknolojiler ve değer katan yenilikçilik demek olan inovasyonun her sahada çok önde olduğu bir çağ bu. Pekiyi siyasette ne kadar inovatifiz? Özellikle iktidar iddiası taşıyan muhalefet partileri hangi değer katan yenilikçiliği siyasi hayatımıza getirdi veya getirmek istiyor?
Bu noktada Siyasi Partiler Kanununun bağlayıcı hükümlerinin arkasına saklanmayı doğru bulmuyorum. “Bu ucube sistemi değiştirip parlamenter sisteme geçeceğiz” güzel laf, kulağa hoş geliyor ama ne kadar yenilikçi? Lider sultasına olanak sağlayan mevcut partiler kanunu değişmeden, doğrudan demokrasinin asgari gerekleri karşılanmadan parlamenter sisteme geçmenin ne anlamı var?
Sosyal medya ve dijital teknolojilerin sağladığı imkanlarla hayatın her alanında katılımın tadına varan insanları bundan sonra geçmişte icat ettiğimiz ve bir süre bizi idare eden temsili demokrasi ne kadar keser? Bütün mesleklerin, kurumların, yapılanmaların krizde olduğu, hızla ortadan kalktığı; en azından değiştiği bir zamanda 20.yüzyıl zihniyeti, normları, kalıpları ile siyasetçiliği ne kadar devam ettirebilirsiniz? Kadınların damga vuracağı belli olan bu yüzyılda onları siyasette nasıl daha etkin hale getirmeyi düşünüyorsunuz? Bu soruların ve birçok benzerinin cevaplarını verebilen bir siyasi oluşumun zamanın ruhuna uygun şekilde, taraftarlarını eksponansiyel olarak arttıracağından eminim.
Altılı Masanın hala bu eksiklikleri görmemesine doğrusu hayret ediyorum. Gözlerimizin önünde yeni bir dünya kuruluyor ve muhalefet bunun farkında değil.
Altılı Masa şu an ki dünyayı, olan biteni nasıl algılıyor ve Türkiye’ye yeni dünyada nasıl bir rol biçiyor bunu bilmiyoruz. Aslında sadece masadakilerin değil tüm muhalefet partilerinin burada büyük eksiği var.
Bir diğer temel hataları da 21.yüzyıl dünyasını tamamen eski ideolojik kalıplarla, referanslarla değerlendirmek. İktidarın anlatacak bir hikayesi kalmadı deniyor da muhalefetin, bırakın dünya vizyonunu, aday tartışmalarından başka toplumu heyecanlandıran bir hikayesini işittiniz mi? Altılı Masanın hala bu eksiklikleri görmemesine doğrusu hayret ediyorum. Gözlerimizin önünde yeni bir dünya kuruluyor ve muhalefet bunun farkında değil.
Ülke olarak yaşamakta olduğumuz sorunları neredeyse tamamen tek adam yönetimine ve o adamın yanlışlarına bağlıyorlar; bu yüzden de o değiştirildiği takdirde her şeyin hemen düzeleceğini iddia ediyorlar. Bu kısmen doğru ve o yüzden de biz eskiyle yeni arasındaki bu geçiş dönemini, her bakımdan, birçok ülkeye göre daha ağır yaşıyoruz ama bu yeniçağı kavrayamayan, kendini buna göre değiştiremeyen ve geliştiremeyen kişilerin, yapıların topluma önderlik etmesi, ülkeyi geleceğe taşıması beklenemez.
Altılı Masa’nın sen ben kavgasını bırakıp ne yapmak gerektiğini konuşmasını yine de bir başlangıç olarak değerli buluyorum. Ancak Altılı Masa çok yerel, maalesef çok yerel; bir türlü dünyalı olamıyor. Bunda tabii iktidarın her gün çok bariz hatalar yapması da etkili; günlük kahvehane ağızıyla siyasetçilik oynamayı kolay hale getiriyor.
Ancak tam da bu yüzden muhalefet bir türlü büyüyemiyor; çünkü vizyonu olmadığı için siyaset üretemiyor ve hatalara karşı reaksiyon göstermek ve bir takım vaatlerde bulunmakla yetiniyor. İktidar da bu vaatleri bir şekilde karşılıyor ve köşeye sıkışmıyor. Halbuki bu milletin bir dünya vizyonu var; imparatorluk geçmişini hala iliklerinde hissediyor, ne kadar yoksul, zor durumda olsa da evrensel ölçekte her zaman bir iddia taşıyor. Muhalefet vatandaşın bu duygularına hitap edecek bir vizyon ortaya koymadığı için o da iktidarın dış politikadaki algı yönetimine kolayca kanabiliyor, dış güçlerin etkisi jargonunu maalesef yutuyor.
Türkiye’de devlet aktörlerinin ve mevcut iktidarın dünyada olup biteni algılama ve geleceği görme konusunda, muhalefetten daha ileride olduğunu düşünüyorum. Onlar en azından ve doğru ya da yanlış, bu farklı geleceğe daha da ağır merkezileşme, daha da otoriter bir yönetim ile hazırlanıyorlar. Sadece günlük yaşamı denetim altına alma çabalarında, sosyal medya yasa önerisinde bunu görmüyor; örneğin döviz kurunu tutmak için Merkez Bankası’nın aldığı son kararlarda da aşırı merkeziyetçiliğin nasıl kamu yönetimine hâkim olduğunu izliyoruz.
Ülke olarak yaşamakta olduğumuz sorunları neredeyse tamamen tek adam yönetimine ve o adamın yanlışlarına bağlıyorlar; bu yüzden de o değiştirildiği takdirde her şeyin hemen düzeleceğini iddia ediyorlar.
Hukukun üstünlüğünden başlayarak yapısal reformları gerçekleştirerek ekonominin bugünden daha iyi hâle geleceğini herkes biliyor ama 21 yüzyılda hakikaten ülkeyi dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına nasıl sokacağız? Eğer bir dünya vizyonuna sahipseniz, Bilim Devrimi yaşandığının bilinciyle geleceğin biyoteknolojide, sentetik biyolojide, yapay zekada, dijital teknolojilerde, temel bilimlerde olduğunu görür ve ona göre teşvik ve yatırım politikaları geliştirirsiniz.
Her alanda girişimci, üniversite, özel sektör ve kamu arasında multidispliner çalışma ve işbirliğini en üst düzeye çıkaracak inovasyon ekosistemleri planlayabilirsiniz. Ayrı ayrı tarım, sağlık, hukuk, ekonomi, dış politika gibi başlıklarda uzman komisyonlar toplayıp pek kullanılmayacak raporlar hazırlamak yerine Bağlantısal Bütünsellik yaklaşımı ile bu alanlardaki sorunlara hep birlikte ve bir uyum içinde, birbirleriyle çelişmeyen çözümler üretir ve fevkalade etkin, kolay uygulanabilecek üretim, kalkınma ve hizmet politikaları geliştirebilirsiniz.
Bu noktada yeni bir dünya vizyonu ortaya koymanın yalnızca dış politika uzmanlarının, diplomatların işi olduğunu zannetmek gibi bir yanılgının da partilere hâkim olduğunu görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı nitelikli diplomatlar yetiştirmiştir, dünya vizyonu oluşturmak konusunda onların da önerileri ve görüşleri alınabilir ama 2022 gibi insanlık tarihinin çok kritik bir yılında bu görev sadece onlara atfedilemez. Dahası, çok net pozisyon almayı gerektiren Ukrayna İşgali, İran İsyanı gibi olaylarda da yalnızca orta yolcu, denge politikası gütme ve sorunları yatıştırma, zamana yayma konusunda ustalaşmış kişilerin aklıyla hareket edilemez.
Rusya’nın Ukrayna işgali bu bakımdan muhalefet için çok önemli bir fırsattı. Altılı Masa ve özellikle masanın başını çeken CHP bu konuda, belki eski ideolojik saplantılarla, Putin ve Rusya’ya karşı açıkça Ukrayna tarafında yer almadı ve iktidarın denge politikasını destekledi. Birkaç CHP’li belediyenin cılız yardım paketleri dışında CHP’den işgale karşı kuvvetli bir kurumsal itiraz duymadık. Kanımca bu tarihi bir hataydı ve önemli bir vizyon eksikliği idi. Diğer partiler zaman zaman Ukrayna’yı destekler mahiyette çıkışlar yapsa da bunlar bütünlükten yoksun, büyük resmi görmeyen açıklamalardı. Bu konuda en iyi sınavı İYİ Parti verdi.
Türkiye dünyanın, pek çok açıdan, merkezinde yer alan bir ülkedir. Sadece doğu batı değil kuzey güney ekseninde de merkezdedir. Türkler Doğu, Ortadoğu, Batı ve diğer geçmişte etkili olmuş tüm medeniyetlerin her zaman önemli parçası olmuştur. Dünyanın içine girdiği bu dönüşüm döneminden bilimin ışığında “Yeni Bir medeniyet İnşası” ile çıkılacağı bana aşikâr görünüyor.
Bu medeniyetin ayak sesleri, dünyanın her ülkesinde çeşitli vesilelerle duyulmaktadır. Gezi olayları, İran’daki başkaldırı, Myanmar’daki darbeye direnç, Ukrayna’nın işgaline tüm dünyada insanların karşı çıkması bunun göstergeleridir. Belli bir coğrafyayla tanımlanamayacak, küresel vicdana sahip, yaşamdaşlık ve eşitlikçilik ilkesini benimsemiş küresel vatandaşların kurmakta olduğu bir medeniyet olacaktır bu.
İktidarın bunun farkında olduğunu düşünüyorum ama yeni medeniyetin inşasında yer alamaz, çünkü ataerkil, otoriter zihniyeti başta olmak üzere, her yönüyle eskidir, köhnedir. Altılı Masanın Türkiye ve dünyaya sunması gereken vizyon işte tam bu yenilikçi dünya görüşüdür. Geçmişimiz, birikimlerimiz, tarihimiz itibariyle yeni medeniyetin inşasında etkin olmamız gerekir, buna gücümüz vardır. Nasıl ki bir zamanlar Tayyip Erdoğan batı karşısında kendisini yenik ve ezik hisseden milletlerin sesi gibi görüldüyse şimdi muhalefet aktörleri de sadece Türkiye’deki yanlışlara değil; tüm dünyadaki otoriter uygulamalara ve rejimlere karşı, Yeni Bir Medeniyet İnşasına girişmiş insanların siyasi taşıyıcısı olabilir ve de olmalıdır.
Prof. Dr. Melih Bulut