Home Yazılar Dr. Josef Mengele ve Öjeni Politikası

Dr. Josef Mengele ve Öjeni Politikası

yazan KAAN YILANCIOĞLU

Dr. Josef Mengele ve Öjeni Politikası

Bilim adı altında binlerce insanın ölümünden sorumlu olmak…

Josef Mengele 16 Mart 1911 yılında Günzburg, Almanya da dünyaya geldi. 1930 yılında Münih’e felsefe okumaya gitti. Münih’te felsefe okuduğu sıralarda ırksal ideolojiler ve öjeni politikası gibi konular onu çok cezbetti ve daha sonra Münih üniversitesinde antropoloji alanında yüksek lisansa başladı. Daha sonra 1937 yılında alman genetikçi Otmar Freiherr von Verschuer ile çalıştı. Mengele’nin Verschuer ile çalışması tam olarak onu fikri anlamda besleyen faktör oldu çünkü Verschuer ateşli bir öjeni politikası savunucusu olan nazi bilim insanıydı. Verschuer o dönemde Kaiser Wilhem Antropoloji İnsan Kalıtımı ve Öjeni enstitüsün de yöneticilik yapmaktaydı ve hükümetin yoğun fonlaması ile kalıtım, ikizler ve genetik bozukluklar üzerine çalışıyordu. Mengele burada daha ileride kullanacağı birçok metodolojiyi öğrenmişti. 1938 yılında Frankfurt Am Main Üniversitesinden tıp diplomasını aldıktan sonra Nazi partisine katıldı. 1940 yılında Waffen-SS(Nazi partisinin paramiliter grubu)’ in tıbbi bölümüne katıldı.

Mengele 1940 yılında kendini iyice öjeni politikasının uygulanmasına adamıştı. Özellikle 2.dünya savaşının ilerlemesiyle yeni işgal yerleri ediniliyordu ve buralardaki Yahudiler, Romanlar ve Slav popülasyonları büyük bir sorun teşkil ediyordu. Bunun neticesinde Almanya ve Polonya’da onlarca toplama kampları kuruluyor ve buralara her gün binlerce insan getiriliyordu. Mengele ise 1942 yılında bu toplama kamplarından en büyüğüne Auscwitz-Birkenau kampına, kamp doktoru olarak atandı. Burası onun deneylerini gerçekleştirmesi

Dr. Josef Mengele

için eşsiz bir yer teşkil ediyordu. Özellikle Mengele kampa geldiği zaman günde 1000-3000 arası esir getiriliyordu ve bu sayı gün geçtikçe artıyordu.

Ölüm Sistematiğinin Kurulması

Mengele kampa geldiğinde, özellikle Berlin’den aldığı talimatlar doğrultusunda hızlı davranmak zorundaydı. Özellikle kendi deneyleri için özel denekler gerekli(ikizler gibi) ve insanların ayrıştırılması lazımdı. Bu sorun kampın girişinde çözülmeye başlandı; gelen esirler öncelikle Mengele gözetiminde iki gruba ayrılıyor; ilk grup çalışabilecek güçte olup sağlam gözükenleri diğer grup ise bitkin, yaşlılar ve engellileri oluşturuyordu. İkince grup hiç vakit kaybettirilmeden eşyaları alınıp doğrudan krematoryuma gönderiliyordu, kalanlar ise bir tıbbi kontrolden daha geçiriliyor ve bir kısmı kampın iç bölgesinde olan fabrikalarda köle olarak diğer bir kısmı ise Mengelenin tıbbi denekleri olarak kullanılıyordu.

Mengele’nin Tıbbi Deneyleri

Aslında bu olaylar tıbbi deney olmaktan daha çok dehşet verici ve sonu acı ölümler silsilesiydi. Mengele, özellikle ikizleri deneylerinde kullanmayı daha çok seviyordu bunun nedeni; ırksal politikalarda yatıyordu. Özellikle kıta Avrupa’sında 1930’lu yıllarda üstün ırk(aryan) kavramı çok fazla yerleşmişti. Bu yüzden Mengele gibi genetikçiler aryan özelliklere sahip popülasyonun hızlıca artmasına inanıyorlardı ve ilk olarak doğurganlık hızlarına yöneldiler. İkizler başta olmak üzere üçüzler vb. durumlar matematiksel olarak popülasyon hızının artmasına inanılmaz katkı sağlayacaktı ancak hamilelikte ikiz doğurma olasılığı %1’dir. Bu durumda Mengele hamileliğin dışarıdan tıbbi etkilerle ikiz embriyosu olmasını hedefliyor ve günümüz tüp bebek uygulamasının temellerini atıyordu (Tabii ki günümüzde herhangi bir tüp bebek uygulaması vb. uygulamalarla ikiz hamileliği sağlamak kesin olarak mümkün değildir). Mengelenin deneyleri devam ederken aynı zamanda hocası olan Verschuer ile de ortak çalışmaları devam etti. Auscwitz kampından yüzlerce kan, kafatası, iç organlar gibi tıbbi materyaller KWI(Kaiser Wilhelm Enstitüsü)’ya gönderiliyordu. Bu materyallerden alınan kan örnekleri incelendiğinde genellikle tifüs veya tüberküloz saptanıyordu. Bunun temelde iki nedeni bulunmaktaydı; tifüs veya tüberküloz gibi hastalıklar mahkumlara bilerek enjekte ediliyordu. Mengele açısından öncelikle hastalık enjekte edilmiş farklı yaş, cinsiyet ve ırk mensubu olan insanlardaki patojeniye tepki süreleri ölçülüyor ve daha sonra anestezi kullanmaksızın mahkumlar üzerinde cerrahi operasyonlar gerçekleştirilerek deneyler yapılıyordu. Diğer neden ise Verschuer o dönemde KWI’da biyokimya üzerine çalışmalar yürütüyordu. Bu çalışmalarının başında; bulaşıcı hastalıklara farklı kalıtımların duyarlılığı geliyordu. Verschuer, kan dolaşımındaki spesifik proteinlerin, bu tür hastalıklara duyarlılıkların da ırksal farklılıkların sorumlu olduğunu düşünüyordu bu yüzden Mengele’den gelen numuneler araştırmalarında önemli rol oynadı.

1945 yılında artık savaşın sonuna doğru geliniyordu, Mengele ise deneylerini lojistik sebeplerden ve Berlin’den gelen emirler doğrultusunda sonlandırarak kamptaki infazları arttırdı. Savaşın sonunda rus güçleri Auscwitze girmeden önce yanında çalışmalarıyla birlikte kaçtı. Almanya’daki karışıklıklardan yararlanarak sahte evraklarla 1949 yılında İtalya üzerinden Güney Amerika’ya kaçtı. Her ne kadar 60’lı yıllarda Mossad yakalamaya çalışmışsa da başarısız olmuştur. Mengele 1979 yılında Brezilya’da yüzerken felç geçirmiş ve hayatını kaybetmiştir.

Fotoğraf 2: 1944 yılında Auscwitz-Birkenau kampı

Savaşın bitiminden sonra Ausciwtz-Birkenau kampında 1941-1945 yılları arasında 1.1 ile 1.5 Milyon arasında(Büyük çoğunluğu %90 Yahudi popülasyonu oluşturmaktaydı) insan hayatını kaybetmiştir. Mengele’nin deneylerinde ise tam olarak kaç insanın hayatını kaybetmiş olabileceği bilinmiyor.

Sonuç olarak

1939 ile 1945 yılları arasında yüzbinlerce insan ‘Nazi İnsan Deneyleri’ ne maruz bırakıldı. Bu deneyler son derecede insanlık dışı olan: zehirleme, basınç, hardal gazı verilmesi vb. olan ve sonunda mahkûmun acı çekerek ölmesine neden olan deneylerdi. Bu deneyleri gerçekleştirenler ise Karl Genzken, Josef Mengele, Herta Oberheuser gibi tıp doktoru, mikrobiyolog ve genetikçilerdi bu insanlar daha sonra yaptığı çalışmaları ‘bilim adı altında’ savundular ve çoğu mahkeme önünde ceza almadılar hatta birçoğu bugün dünyanın en iyi üniversiteleri arasında gösterilen üniversitelerde hayatlarının sonlarına kadar dersler vermeye devam ettiler. Mengele bu onlarca insandan yalnız biriydi. Bu insanların ortak özelliklerinden biri ‘etik’ kavramından ne kadar uzak olduklarıdır bu olaylar ışığında Etik kavramının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz umarız dünya bir daha böyle vahşetler dizisine maruz kalmaz.

KAYNAKÇA VE REFERANSLAR

1. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1084095/

2. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2352986/

3. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/nlmcatalog/151863

4. https://en.wikipedia.org/wiki/Auschwitz_concentration_camp

5. https://eugenicsarchive.ca/discover/tree/5233d0ac5c2ec500000000b3

6. https://www.britannica.com/place/Auschwitz#ref633427

7. https://www.britannica.com/biography/Josef-Mengele

8. https://www.history.com/this-day-in-history/auschwitz-gets-a-new-doctor-the-angel-of-death

9. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK385290/

10. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1268764/?page=2

11. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4374105/

12. https://en.wikipedia.org/wiki/Otmar_Freiherr_von_Verschuer

13. https://en.wikipedia.org/wiki/Josef_Mengele

https://www.researchgate.net/publication/337033508_Rasse_und_Vererbung_als_Beruf_die_Hauptforschungsrichtungen_am_KWI_fur_Anthropologie_menschliche_Erblehre_und_Eugenik_im_Nationalsozialismus

You may also like

Leave a Comment