Home Genel Neden geliyorlar? Neden gidiyorlar? Gelenler, gidenler, kalanlar, bir türlü uyum sağlayamanlar için…

Neden geliyorlar? Neden gidiyorlar? Gelenler, gidenler, kalanlar, bir türlü uyum sağlayamanlar için…

yazan Kaan Yılancıoğlu

Gordon Marshall ‘ın Sosyoloji Sözlüğü’ndeki tanıma göre göç; (az veya çok) bireylerin ya da grupların sembolik ve siyasal sınırların ötesine, yeni yerleşim alanlarına ve toplumlara doğru kalıcı hareketlerini içerir.

Temel olarak göç, idari olarak belirlenmiş bölgeler arasındaki nüfus hareketliliğidir. Göç de doğum ve ölüm gibi bir nüfus hareketliliğidir. Mekan, mesafe ve zaman boyutları açısından incelenen nüfus hareketinin bir göç hareketi olabilmesi için 6 ay ile 1 arası bir kalıcılık taşıması gerekir. Göç araştırmaları, biz uzaktan izleyenler için kolay anlaşılır görünüyor olsa da, birçok bileşeni içerdiğinden ve iç göç/dış göç olarak ayrı başlıklarda da inceleniyor olduğundan sosyolojik açıdan zor ve detaylı bir süreçtir.

İç göçü; köyden kente basamaklı göç, köyden büyük kente sıçramalı göç, şehirlerarası basamaklı göç, şehirden büyük şehre sıçramalı göç olarak dört kategoriye ayırabiliyoruz. Sosyoloji biliminin dinamikliğinin temel nedeninin insan alışkanlıklarındaki, ihtiyaçlarındaki, yaşam koşullarındaki değişimler olduğu kabulü ile günümüz büyük şehirli trendi olan ‘sahil kasabası’, ‘köy hayatı’ hayali ile yaşanan nüfus hareketliliğinin de bu kategoriler arasında, önümüzdeki yıllarda yerini alması ihtimalini söyleyebiliriz. İç göç kategorilerinden anlaşıldığı üzere, iç göçü gerçekleştiren nüfus hareketlerinde temel motivasyon ekonomik koşullar, eğitim, sağlık gibi yaşam şartlarını iyileştirmektir.

 
 
 

Yukarıda sayılanlara ilave edilecek birçok göç kategorisi daha bulunmaktadır. Ancak, bu yazı için konumuz dış göç. Tarihsel göç hareketleri ve bu asırlar önce yaşanmaya başlamış ve tamamlanmış görünen dalgaların günümüzü etkilemeye devam etmesi. O yüzden izninizle bu tarihsel göç dalgalarına geçmek istiyorum.

 

Bugün ülkemizin ve Avrupa ülkelerinin sık sık karşı karşıya kaldığı, haberlerden ya da sosyal medyadan takip ettiği hareketlilik, belki birçoğumuz için yeni ama dünya için oldukça eski tarih ve alışkanlıkları ve her zaman bugün yaşadığımıza benzer çelişkileri içinde barındıran bir süreç.

Aslında pek de göründüğü gibi, göçebelerin kolaylıkla karar verdiği ve yalnızca bireysel kararlarını içeren bir eylem değil. Günümüzdeki birçok nüfus hareketliliğin asırlar öncesindeki gelişmelerden halen etkileniyor olduğunu, küreselleşme çağı diyebileceğimiz dönemde yaşanmış, dünyadaki beş büyük göç dalgasını incelediğimizde rahatlıkla görebiliyoruz:

1. İlk hareket Avrupa Devletlerinin emperyalist güçleri ile başlıyor. Emperyalist güçlerin sömürgecilik akımı diyebiliriz. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam eden sürece yön veren ülkeler; İngiltere, Portekiz, İspanya, Hollanda ve Fransa olmuştur. Bu ülkeler, tam 3 yüz yıl boyunca göçe yön vermiştir.

Artan nüfuslarına aradıkları yeni kaynaklar için edindikleri sömürgelere ve Amerika’ya göç eden Avrupalıların göçü hareketidir. 55 milyonluk hareketin, 35 milyonu Amerika’ya gerçekleşmiştir. Kalanı Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve Karayip Adaları’na gerçekleşmiştir.

2. Avrupalıların diğer ülkelere hareketliliğinden başka bir süreç de 17. ve 18.yy’larda sömürge merkezi olan Afrika’da yaşanmıştır. Afrikalı yerliler, Avrupalı tüccarlar tarafından alınmaya, satılmaya ve çalıştırılmaya başlanmıştır. 19.yy’da, köleliğin kaldırılmasından sonra, İngiltere çözümü; uzun süreli sözleşmelerle Japon ve Çinlileri Tayland, Endonezya, Trinidad vb. yerlere çalıştırmak için taşımakta bulmuştur.

Bu iki göç dalgası aslında, Avrupa Devletlerinin kurulum sürecidir. Göçle kurulan yeni devletler, o devletlerin halklarının azınlık olma durumu ile karşı karşıya kalmalarına da sebep olmuştur.

3. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İkinci Dünya Savaşı’na kadar geçen dönemde ise imparatorlukların çözülmüş olmasının doğurduğu bir göç dalgası yaşanmıştır. Örneğin; Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülmesi, Doğu ve Orta Avrupa’da birçok yeni devleti sahneye almıştır.

Mültecilik kavramının oluştuğu dönem bu hareketliliğin yaşandığı dönemdir. Dünyada belirli dönemlerde yükselişe geçen milliyetçilik akımları dönemlerinden biri olan dönem; homojen bir ulus elde etme kaygısı ile ülkelerdeki etnik grupların göçe zorlanmasına neden olmuştur. Türk, Yunan, Polonyalı, Yahudi, Macar, Sırp, Bulgarların yaşadıkları gibi birçok halkın maruz kaldığı zorunlu göçler yaşanmıştır.

4. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ‘sona eren’ sömürgecilik ile Avrupalı Devletler sömürgelerinden tasfiye olmuştur. Bu tasfiye sonrasında topraklarda etnik yapının birden karışması gündeme gelmiştir. Ülkelerdeki kontrol unsuru birden kaybolduğunda ülkeler, etnik ve dini farklı hareketlere karşı yerel ve öncekinin aksine otoriter bir rejim uygulamaya başlamıştır. Yeni etnik ve dini gruplar ise, baskıcı oluşumlarla savaşlara başlamış ve bu savaşlardan, çatışmalardan kaçan halklar yeni bir göç hareketi, yeni bir sığınmacı profil oluşturmuştur. İsrail’den kaçan Araplar, Kuzey Avrupa’dan kaçan Yahudiler, Endonezya’dan kaçan Çinliler, ikiye bölünen Hindistan vb.

5. Son göç dalgası ise iş gücü göçlerinden oluşmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan hasarla çıkan Avrupa Ülkeleri, ülkelerine iş gücü bulabilmek için işçi ithalatına başlatmıştır. Batı Avrupa Ülkeleri İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan, Yugoslavya ve Türkiye’den; Amerika Birleşik Devletleri ise Meksika ve Karayipler’den iş gücü amaçlı göçmenler almıştır.

 

Amerika’daki, Avrupa’daki İtalyan’dan, Çin, Hint Mahallelerine; hemen sınırımızdaki iki farklı din mensupları arasındaki bitmek bilmez kavgalara, Amerika’daki Harlem’e, Afrika’da bitmek bilmez çatışmalara, Almaya’daki Türklere, Türkiye’deki Alamanlara, Hindistan/Pakistan gibi ülkelerde bitmek bilmez gerilla savaşlarına kadar bugün sıkıntıyla şahit olduğumuz, üzüntüyle izlediğimiz birçok sürecin tarih sahnesine çıkışları sanırım artık hepimiz için daha net. Bireylerin ve çekirdek ailelerin, kendi insiyatiflerinden ziyade içine doğdukları coğrafyalarda yaşananlarla oradan oraya sürüklenmeleri ve yeni yerleşim yerlerinde içi içe geçmiş, aslında bir türlü tam olarak iç içe geçmeyi başaramamış kültürel çeşitlilik…

“Burada herkes azınlık; bu da en iyi karışım.”* sözündeki ideal ortama erişebildiğimiz, bu gün dahi pek söylenemez. Hareketlilikler yavaşladıkça, geçen zamanla sakinleşen ve heterojenliğe alışan toplumlar, zaman zaman yeniden yükselerek homojenlik istekleri ya da başlayan göç hareketleri ile süreci baştan yaşamaya başlıyorlar.

Dış göç teorisyenleri, ağırlıkla ekonomik kaynaklı olarak yorumluyor göç hareketlerini. Sanayi, teknoloji ve dolayısı ile eğitimin geliştiği bölgelere doğru hareket gerçekleştiğini söylüyorlar. Özellikle Wallerstein‘in Dünya Sistemi Kuramı başta olmak üzere, dış göçün kaynağı olarak, merkezdeki kapitalist gelişmenin çevre ülkeleri etkilemesini alıyor.

 
 

Aldıkları dış göçler sonucunda ülke yönetimleri bazı önlemler almak, sınıflandırmalar yapmak zorunda kalıyor. Göçmen yasaları, insan hakları kurumları, sosyal hizmetler, danışmanlık kurumları devreye giriyor. Göçmenleri kategorize ediyorlar. Ancak, devletlerin izlediği politikalara ve legal kurumların denetimlerine karşılık olarak, illegal kurumlar da artarak devreye giriyor. Kişilere yardımcı olacaklarını, işlerini kolaylaştıracaklarını söyleyen bu illegal oluşumlar, göçmenlerin daha çok para ve hatta canlarını da harcamalarına neden olan sahneleri oluşturuyorlar. Devlet bu oluşumlara denetimini sıklaştırdıkça ise daha çok para isteyen karaborsacılar, protestocular ve yine ‘alışıldık’ acı sahnelerle devam ediyor süreç. Bu nedenle artık devletlerin, hem gelen yeni halklarının hem de mevcut halklarının huzurunu sağlamak için, göç ile ilgili yeni çözümleri, küresel platformlarda ve insani şartlarda bulmaları gerek gibi görünüyor.

“Hoşgörüsüzlükle Mücadele” Dersi..

Son olarak, göç çalışmalarından öğrencilerin yorumları nedeni ile çok sevdiğim bir çalışmayı paylaşarak bitirmek istiyorum. Örnek, bugün halen en çok göç alan ülkeler arasındaki yerini koruyan ülkeden, Amerika’dan. Virginia, Fairfax County’deki J.E.B. Stuart Lisesi, 1959 yılında açılmış. O tarihte okuldaki 1616 öğrencinin tamamına yakını Anglo-Amerikan asıllı. Stuart Lisesi’ndeki öğrenciler “Hoşgörüsüzlükle Mücadele” adında bir seçmeli ders alıyorlar. Öğrencilerden biri derste, “Amerika, bir göçmenler ülkesi. Ama kimi zaman göçmenlerden nefret eden bir ülke.” yorumunu yapmış. “O zaman, herhangi biri neden Amerika’ya göç etmek istesin ki?” sorusuna şu yanıtları vermiş öğrenciler:

“İnsanlara kaçış fırsatı sunan bir ülke.”,

“Yaşamak, özgürlük ve mutluluğu aramak insanın temel hakkıdır.”,

Amerika’yı özel yapan şey, burada bir şeyleri istemenin daha mümkün olması ve bunların gerçekleşme olasılığının da daha yüksek olması.”,

“Hoşgörü”,

“Hoşgörüyü öğrenmemizin en iyi yolu burada başka kültürlerden gelen insanları görmek.”

İngilizceyi aksansız konuşan bu öğrenciler, “Bu okuldaki İngilizce konuşmayan çocuklar ne hissediyorlar? Onların durumu nasıl peki?” diye sorulduğunda ise sessiz kalmışlar. Yine aynı okulda, Polonya’dan gelen beyaz bir öğrenci, “Beyaz olmak istemiyorum” diyor. Farklı kökenlerden diğerleri de aynı fikirde. ‘beyaz’ olmayı ‘sıradan’ olmak olarak görüyorlar. Rusya’dan gelen bir kız öğrenci, “ben kendimi beyaz olarak görmüyorum” diyor, “beyazlar beyaz gibi davranır ve beyazların ilgilendiği şeylerle ilgilenir.”. Göçmen ailelerden gelmeyen bir öğrenci ise, “beyaz olduğum için özür dileyecek değilim.” diyor.

Farklı etnik yapılardan gelenlerden oluşan bu okulda gençlerin homojen gibi görünen bir karışımları olduğu fark ediliyor. Herkesin sırt çantası var. Erkeklerin çoğu kot pantolon ve tişört giyiyor, kızların çoğu göbeklerini biraz açıkta bırakan kısa etek ve ya dar pantolon giyiyor. Kızlar ve oğlanlar küpe takıyor, aynı müzik türü hakkında konuşuyorlar. Ama moda ve tutumlardaki aynılığın altında, etnik ruhları yaşamaya devam ediyor. Çoğu öğrencinin, uyum sağlasa da vazgeçmediği bir çeşitlilik hüküm sürmeye devam ediyor.

Kökenleri çok çeşitli insan kültürlerini yansıtan bu gençler, çalışma yapıldığı zaman “normal Amerikan gençler”e dönüşüyorlardı, dönüştüler, dönüşmeye devam ediyorlar ve Amerika’yı değiştiriyorlar.

Tanıdık geldi mi? Haritadaki yerlerimiz farklı olabilir. Ama çok çeşitli etnik gruplarla birlikte değişiyor, dönüşüyoruz. Ülkemizin ve dünyanın neye evrileceğini bilmiyoruz ama değişeceğini ve bugün ülkelerimize gelen göçmen çocukların da bu değişimin merkezinde olacaklarını biliyoruz. Belki de dünyayı ilginç bir yer haline getiren budur. Ne dersiniz? Evet, biraz hoşgörü…

 

*Virginia, Farifax County J.E.B. Stuart Lisesi Müdürü Mel RIDDILE

 

Not: Küreselleşme döneminde göç teorileri hakkında detaylı bilgi için;

 

http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/sosyoloji_lisans_ao/kuresellesme_caginda_goc.pdf

 

You may also like

Leave a Comment